9 Eylül 2016 Cuma


Merhaba dede..

Sana geldim..
Seni en son uğurladığım yerden yıllar geçti.. Yağmurlar yağdı, sıcaklar kavurdu.. Yollar çok uzundu.. Yıllar beni büyüttü.
Ama sen sana en son baktığım yerde öylece kaldın. Aynı yaşta, aynı takımla, aynı bakışla..

Sana yolculuğum yıllar sürdü.. Bak, buradayım işte.
Seni görmeyi en istemediğim yerde ama artık görebileceğim tek yerde.

Burası nasıl bir yer, toprağın nemli mi, taşın soğuk mu gerçekten.. Hep merak ettim.
Adını her anışımda, içimden her dedem deyişimde duamı gönderdim sana.
Almışsındır.

Kaderde sevdiğim adamla, belki içimde büyüyecek varlığından henüz haberdar olmadığım mucizem ile gelmek varmış sana..
Nasıl güvendeyim görüyor musun? Tek başıma gelseydim gelişimin bu kadar anlamı olabilir miydi?

Telli duvaklı da gör isterdim beni. Allah'ın emri peygamberin kavli dediklerinde sen de gönül rahatlığıyla hayırlısı olsun de isterdim.
Olsun. Sen mutluluğumu eminim görmüşsündür.

Sana böyle kucak dolusu sevgiyle, kurduğum yuvayla gelmek geçen tüm yıllara değdi..

Her bayram içimi burkan bir el eksik öpüşüm bu bayram nihayet tamamlandı. Elinin sıcaklığını alnımda hissedemem belki ama toprağına tüm duamı bırakabilirim özlemle..

Buraya en son yedi yaşımda geldiğimde beni memnun etmek için kurduğun o salıncak hala bahçende biliyor musun? O küçük kız çocuğu hala sallanıyor orada..Ve ben hala ısırganları lanet olsun sevemiyorum. :)

Tamam hadi gül buna, kızmayacağım.
Isırgan bir şey yapmaz kızım, ne güzeldir tadı, bilsen de yesen diyecek olursan "yemeeeeem" diye nazlanacak kadar şımarığım hala sana.

Ne güzel bayram diyorum içimden. Ne güzel!
Bu bayram sana gelmek sensiz geçen tüm bayramlara bedel.

Ne getirsem acaba sana diye o kadar çok düşündüm ki.
Belki en çok babaanneme sevinirdin.. O da gelmeyeli çok oldu değil mi..
Belki gelir bir gün.. Ama gelmesini hiç istemiyorum bunu da bil.
Aklı kalmasın diye söylemedim geleceğimi. Sen de söyleme olur mu? Üzülür, hiç kıyamam.

Fotoğrafımızı getirdim sana. Hiç büyümeyen ben ve sen. Fotoğraf biraz eski.. Duygusu, anımsattıkları hala yepyeni. Sen genç, ben çocuk.

Yine geleceğim.. Belki bir bayram sabahı yine, ama geleceğim söz.
Bir sonraki gelişimde ellerimi sıkı sıkıya tutan, sana dua eden, ısırganları muhtemelen benim gibi sevmeyecek başka bir Nazım ile..  Kim bilir.

Özlemle,
Kalbimle,
Çocukluğumla,
Duanla,
Duamla,
Tüm anılarımızla,
En çokta hasretle iyi bayramlar dedem. Ellerinden nasıl öperim bilsen.

Deniz.











19 Şubat 2016 Cuma

          

 SEVGİLİYE..


İlk dokunduğumda sahip olma ve ait olma hissi belirdi içimde. Dokunma duygusunun anlamlanması böyle bir şey olabilir miydi?

Hiçbir zaman hiçbir şeyle kıyaslamayacak kadar yukarıda ötede tuttum adını, sanını.

Bilmediğim kapıları seninle araladım geçen zaman zarfınca. Her eşikten geçişte takılır mıyız, bocalar mıyız korkusu bir kez bile belirmedi içimde. Ne garip!

Bir kez bile demedim ki bu adam benim hayatımdan giderse nasıl olur? Tek bir gün kaygısını yaşamadım.. Avuçlarım ellerini kavrayana kadar sımsıkı tuttum. Gülüşünü gülüşümle mühürledim. 

Ben bu hayatta birine hiçbir kuşkuya, endişeye, haris duygulara yer vermeden güvendim.
Ne büyük nimet bir insan ömrü adına, ne büyük!

Her anımızın kıymetini bildim, bileceğim. Gözlerimle sarıp sarmaladım bizi.

En şiddetli kavgalarda dahi sesim kısılıncaya kadar bağırsam da, sinirden gözlerin yuvalarından çıksa da.. O anlarda dahi sırtımızı dönmemeyi, dönüp gitmemeyi; tüm yükseliş sona erdiğinde sımsıkı sarılabilmeyi, güvenmenin gücünü tam da bu anlarda hissedebilmeyi öylesine ölesiye seviyorum ki!

Güldüğünde gözlerinin kenarlarında beliren kaz ayaklarını, ağzını tonlamalar yaparak kullandığında dudak kenarlarında oluşan kıvrımlarını, elini saçına atıp kafanı kaşıdığında alık suratını, ağız dolusu güldüğünde dişinin ayrıklığını, ruhuma birer gök taşı gibi düşüp yayılan ses tonunu gözlerimi bir an bile almadan doya doya bakıp, varlığını hissedebilmeyi öylesine seviyorum ki !

Sadece uyurken değil; bir ortamda konuşmaya başlarken, günlük işlerini anlatırken, sofra kurarken mesela sana dalıp gitmek en büyük hobim ve bu hobiyle bir ömür geçirecek olmayı bilmeyi seviyorum.

Aşkın ötesinde, sevmenin gerisinde bir adama tepeden tırnağa sadece hayran olmaya bayılıyorum!

Aklına, aklınla beni alt edişine, her zaman en mantıklı cümleyi kurup en saçmaladığım noktada bana uymandan daha tutkulu bir şey bilmiyorum.

Adın adım olduğundan bu yana bazı kapılarda sendelesek de hayata oldukça teşekkür ediyorum. Kenetlenmenin, birinin başını okşadığında tüm acısını içine çekmenin, birinin omzunda ağladığında gülmekten daha keyif verici olduğunu anlamanın yollarını bize gösterdiği için.

Daha bir seviyorum cümleleri seni anlattıkça. Daha bir merak ettim annelik duygusunu.
“Bu adamdan ne kadar mükemmel bir baba olur ama” içimde tekrarlanan bir şarkı nakaratı oldu zamanla.


Düşünsene birlikte yaşlanmak da harika olacak.

Bastonlarımızı çarpıştıracağımız takma dişlerimizi suya koyup birbirimize getireceğimiz, en mühimi sana ve bana benzeyen evlatlarda bizi yaşatmayı çok seveceğim.

Daha bir çoğu, kelime dolusu şeyler..

Herkes herkesi çok sevebilir, evlenebilir.. Mükemmel bir çift de olabilir tabii.

Belki herkesinki gibi, belki kimsede olmayan hislerin çevrelediği kalbimle çok seviyorum seni.








28 Ocak 2016 Perşembe

Ya Sizin Melodiniz?



Kulağıma yansıyan bir melodi duyuyorum. Notasız, sanki hiçbir enstrüman çalamaz gibi. 

Yumuşacık, böyle huzuru esintisiyle getiren bir melodi. Bunca yorgunluğu, bunca üzüntüyü siler gibi hep kulağımda. 

Hiç bitmesin, hiç susmasın, kimse duymasın istiyorum. Sabaha kadar ve hatta ömrümce duymalıyım bu sesi. Yoksa nasıl kalkarım ayağa, güç bulurum. 


Tüm sorunlar geçerken, acılar son  bulurken insanın kendisiyle hesaplaşması hiçbir zaman bitmiyor. Sanki tüm vücudunu ele geçiren senden bağımsız ve senden istekli melankolik, güçsüz, negatif bir sen. En son ne zaman beyninde ışın kılıçlarıyla bir düşüncen diğerini öldürdü? En son kendini kendinde neyle savaşırken buldun?


Hayat zor klişesini biliriz ama kolay olmayan kesinlikle biziz. Çünkü her daim her engelde, her zorlukta, her karar aşamasında hep kendimizle savaşırız. Dilimizden dökülen sözlerle en çok kendimizi kandırmayı başardığımız gibi. 


Tam o noktalarda, öyle alaşağı edilmiş bir ruh halinde duyduğunuz bir melodi mutlaka vardır. Sizi kendine çeken, huzura bulayan.. Çocukluk melodinizdir o.
En saf, en savunmasız, en gerçek melodi. Sizi her zaman kendinizden koruyan sizi her koşulda kurtarabilecek bir melodi..


Çocukluğumuz aslında film şeridi gibi değil hiç bitmesini istemediğimiz, başa ala ala dinlemeye doymadığımız bir melodidir. 


Sokakta koşmanız, üstünüzü başınızı batıra batıra yemek yemeniz, dedenizin kucağında oturup sevilmeniz, okul çantasının ağırlığından bükülen beliniz, gece yatmak istemeyişiniz, annenizin yaptığı yemeğin kokusunu salonda "acıktım" narasıyla karşıladığınız her bir an birer melodi..


Kaçıp kurtulmak istediğimde beni huzursuz eden, üzen şeylerden şöyle bir gözümü kapatır kirpiklerimi kımıldaştırır, melodimi dinlemeye hazırlanırım.. O esnada dudaklarımın iki yana kıvrılışıyla içerime dolan huzur her şeye bedel.Çünkü en sevildiğiniz yerdesinizdir o anlarda.

İnanın bana size de iyi gelecektir.
Deneyin ve başkasının asla duyamayacağı o melodiye her zaman kulak verin.